"Yerli Dizi Uçar, Müzik Kalır Yadigar"

M. HALDUN DURSUNOĞLU
04/11/2007 ZAMAN GENÇLİK

Eski zamanlardan hatırımda kalan sadece birkaç dizi var: “Kaygısızlar”, “Gülşen Abi” ve “Bizimkiler”. Daha sonra hafızalara kazınan toplumsal dizilerimiz oldu Türk televizyonlarında. “Yeditepe İstanbul”, “Şaşıfelek Çıkmazı”, “Ekmek Teknesi” ve diğer beğeniyle takip edilen diziler geldi peşi sıra.

Her şey güzeldi vesselam. Lakin sonra ne oldu da patlama oldu, kimse bilmiyor. İnternette ufak bir araştırma yaptım. Ulaşabildiğim rakam 111 oldu. Yani şaka maka 111 tane yerli dizi oynuyor televizyon kanallarında. 90’ların sonlarındaki pop müzik patlaması gibi bir şey oldu hâsılı.

Hafızalarınızı zorlayın. 250 civarında dizi oynamış ekranlarda ve 111 tane de faal dizimiz var. Kaç tanesinin senaryosu, oyuncu dizilimi, yönetmeni ve yayımlandığı kanalı aklınızda kalmış? Ben sizin yerinize üç-beş diye cevap vereyim. Ama şöyle bir tespit yapmama da izin verin lütfen: Dizi uçar, müzik kalır yadigâr.

Basit bir fonksiyonla, müziğimizin içinde dizi müziğinin ehemmiyetini kavrayabiliyoruz. Bu da bir şeydir. Gerçi kimine göre dizi müziği, müzik sektöründe kıtipiyoz bir yere sahip. Yani kimine göre çarçur bir beceri.
Ben de tüketim toplumlarının olmazsa olmazlarından biri olarak görüyorum bu müzik dalını. Dizi müziği, literatürlere girer mi girmez mi bilinmez, ama şimdiden bu işte başarılı olmuş şarkıcıların sayısı da yadsınamaz boyutlarda hani. Şimdi konumuza geri dönelim ve Kalan Müzik’in yayımladığı bir albümden haberdar edelim sizleri.

Dedim ya, dizi müziklerini abur cubur buluyorum. Ama bu demek değildir ki, ortaya çıkmış eserlerin hepsi boştur, gereksizdir. İşte tam bu noktada size Hatırla Sevgili adlı dizinin müziklerinden bahis açıyorum. Zaten kaliteli bir müziğin filmde, konserde, dizide yahut albümde kullanılması pek de önem arz etmez. Zira onu önemli kılan, nerede yayımlanması değil, nasıl yorumlandığı. Her neyse, kısa keselim bu bahsi de, şu Hatırla Sevgili dizisinin meşkine geçelim.

Her şeyden önce, bu albümü çabucak tüketemeyeceğinizi bilmeniz gerekiyor. Diziyi tek bir kez dahi seyretmemiş olsanız dahi içindeki seçkin eserler çok hoşa gidecek keyfiyette. Kemal Sahir Gürel, Erdal Güney ve Hüseyin Yıldız tarafından hazırlanmış bir albüm ve asıl teşekkürü hak eden takım bu sanatkârlar.

Bu yazıyı hazırlamadan önce, oturdum ve dizinin mebzul miktarda bölümünü seyrettim. Bir kere senaryo, kurgu gibi mevzulara girmeden, dizinin müziklerinin diziye enfes oturduğu kanaatindeyim. Giriş müziğinden jenerik müziğine, ara nağmelerden geçiş müziklerine hemen hepsi hem dizinin tarihî dokusunu hissettirip zaman içre bir geziye çıkartıyor, hem de senaryoyu kuvvetlendirme adına destek kuvvet oluşturuyor. Bunun üzerine vermek istediğim bir örnek var. Sağ-sol çatışmaları ve üniversite olaylarındaki marşların ve ezgilerin önemini anlatan şarkılar yerli yerinde seçilmiş mesela. “Geçmişten Geleceğe” adlı parçayla bir zamanın fikir hareketine tercüman olunurken, “Olur mu Böyle Olur mu?” türküsüyle de denge sağlanmışa benziyor. Bir de bunların üzerine “Zahit Bizi Tan Eyleme” ilahisi gelince, tadından yenmiyor hem dizi, hem de dizi müzikleri.

Dizinin senaryosu hakkında malumatları da yine müziklerden elde edebiliyorsunuz. Tabii bu tüyonun kaynağı olarak da dizinin butik havası verilebilir elbet. Mesela seyrettiğim bölümlerde hafif bir elit tabaka kokusu duymuştum. Bir nevi bohem hayatların izdüşümü oynuyor adeta dizide. Senaryodan sıyrıldığımızda da bu butik tavır bizi bırakmıyor. Müziklerde akordeon eşliğinde “Seni Seviyorum” adlı bir şarkı icra ediliyor sözgelimi. Seitkaliyev’in o meşhur vals müziği yorumlanmış albümde. Şarkının orijinali, birçoğumuzun ilk kez İstiklal Caddesi’nde duyduğumuz; fakat adını bir türlü öğrenemediğimiz “Waltz of the Butterfly”

Tabii bir de “Zor Yıllar” adlı bir parça var ki, estetik açıdan ders niteliğinde bir eser. Özellikle müzikle uğraşanlar için hakikaten bir ders bu parça. Arabesk yapmadan, pop müziğinde de işte böyle nitelikli parçalar yapılabiliyor fikrinin eseri aslında. Kan revan etmeden hüzünlendiren bir yandan da. Güftesinde Mustafa Nohut-Erdal Güney ve bestesinde yine Erdal Bey’in imzası var. Bunların ötesinde bir de solist var ki, şarkıya asıl ruhu veren o sanki: Eylem Aktaş.

Şimdi bu şarkıdan bir mısra ile sözlerime son verip, sizi bu albümle baş başa bırakayım. “Efkâr mektubudur aşkın, sözsüz okunur.”