Hüseyin Karabey’in ‘Gitmek’ isimli filmi için Variety dergisinde yapılan yorum.

Gitmek (Türkiye - Hollanda – İngiltere)
JAY WEISSBERG yazıyor
A-si Film Yapim (Türkiye)/Motel Films (Hollanda)/Spier Films (İngiltere) yapımı, Mechant Loup Prods ortaklığıyla., Ajans 21. (International sales: Insomnia World Sales, Paris.) Yapımcılar: Huseyin Karabey, Lucinda Englehart, Sophie Lorant. Executive producer, Lucinda Englehart. Co-producers, Jeroen Beker, Frans van Gestel, Dennis Tal, Harry Sutherland. Yönetmen: Huseyin Karabey. Senaryo: Karabey, Ayca Damgaci.

Oyuncular: Ayca Damgaci, Hama Ali Khan, Mahir Gunsiray, Volga Sorgu Tekinoglu, Savas Emrah Ozdemir, Cengiz Bozkurt, Ani Ipekkaya, Nesrin Cavadzade, Hakan Milli, Saadet Ciraci, Claude Leon, Serkan Salman, Ferdiye Bolu, Ahmet Yuksel Or, Omer Sahin, Riza Bas, Rahim Simsek, Sibel Ince, Sabri Mucairet.
(Türkçe, İngilizce, Kürtçe, ve Farsça diyaloglar)

Belgesel yönetmeni Hüseyin Karabey’in ilk kurgusal filmi olan Gitmek’de bir Türk aktrisin Kürt sevgilisiyle arasında gecen gerçek hayattan alınmış sınırlar arası aşk öyküsüne, gerçekte de tiyatro sanatçısı olan aktris kendi rolünü üstlenince yarı-kurgusal bir düzenleme verilmiş. Her ne kadar birinin kendi hayatını bir trajedide oynamasını seyretmek garipçe mazoistik olsa da yıldız Ayca Damgacı’nın hedefi terapi değil ve her ne kadar Karabey en başarılı çalışmasını belgesel kökenlerine bağlı kaldığı sürece gösteriyorsa da savaş ve sınırların kısıtlayıcı yapaylıkları üzerine dokunaklı bir anlatım yaratıyor. Avrupa sanat evleri ve festivalleri de bu yolculuğa katılsalar iyi olur.

Amerika’nın her an Bağdat’ı ele geçireceğine ilişkin durmadan gelen haber raporlarının yarattığı, giderek
büyüyen paranoyanın ortasında tiyatro sanatçısı Damgacı, aylar önce asık olduğu İran’lı Kürt aktör Hama Ali Khan’la ilişkiyi yakın tutmaya çalışıyor. Tek ortak dilleri olan İngilizce’yle gündelik olaylarını, yeni bir askın pohpohuyla dolu mektup ve video kasetler aracılığıyla (Hama Ali’nin gerçek video kasetleri kullanılmış) birbirlerine gönderiyorlar. Ama savaş patlak vermeye başlayınca, kendisinin İstanbul’daki eviyle Hama Ali’nin Iran sınırına yakın Süleymani’yede ki evi arasındaki uzaklık, Damgacı’yı giderek daha çileden çıkarıyor.

Sınırdan nasıl geçilebileceği konusunda öğüt vermeleri için Kürt’lere yapılan ricalar bu
girişimden yıldırma çabalarıyla karsılaşınca, Damgacı sonunda ülkenin bir ucundan obur ucuna otobüs ve taksiyle giderek Habur kasabasına varıp öğreniyor ki İran’a geceleyecek.

Damgacı hem saf hem cesur - ne istediğini biliyor ve elde etmeye kararlı ama Hama Ali’nin devamlı ortaya çıkan gecikmeleri, bir bucuk yıl aradan sonra onun gerçekten kendisiyle beraber olmak isteyip istemediğini sorgulamasına neden oluyor. Sonunda Hama Ali’ye telefonla ulaşabildiğinde İran’da buluşmalarının daha kolay olacağında anlaşıyorlar ve Damgacı gidiyor kuzeye, kendisini her zamankinden daha soyutlanmış hissettiği, bilinmeyen bir ülkeye.

Bazen acıklı Damgacı’nın öyküsünü her şeyi tekrar yasıyormuş gibi anlatmasını seyretmek, özellikle
yorgunluk, korku ve çaresizlik kontrolü ele aldıkça.

Mektupları iç parçalarcasına dürüst, derin bir arzu ve güvensizlik dolu ki eklenen bu otantiklik filmi kuskusuz daha dokunaklı kılıyor. Beklentilerin tersine Damgacı bebek süratli, balıketi bir kadın, Hama Ali daha yaşlı, insan canlısı bir adam: Bu herkestenlik nüansı ortak yanımız duygusunu güçlendiriyor.
Yönlendirme, konuya bir belgesel açısından yaklaşıldığında en iyi düzeyde; uygun bir biçimde Karabey (”Sessiz Olum”) karakterlerinin etrafındaki ayrıntıları görmek için kullandığı, duygusallığa odaklanmış röportajlar biçiminde ortaya çıkan meraklı bir göze sahip. Damgacı ve taksi şoförünün yöresel bir düğüne rast gelmelerini içeren uzun bir sahne, araya hem neşeli bir duygu hem de yürek ısıtıcı etnik bir acı sokuyor ama Karabey’in kurgusal yönlendirici olarak stili tam oluşmamış.

Müzik, Kürt şarkıcı Aynur Doğan’ın başkasınınkiyle karıştırılamaz, büyüleyici sesini de içererek bu değişik uluslardan melodiler kullanıp sık sık o hüzünlü özlem duygusunu artırıyor. Ad acısından “Benim Marlon ve Brando’m” kulağa daha az saka yollu geliyor diğer şefkat dolu sözler listesine eklendiği zaman (”Sen benim her şeyimsin” vs.) ve ayrıca Türkçe “Gitmek” -aşağı yukarı “kendini alıp bir yere götürmek”- sözünün tam çevirisi İngilizce’ye pek uymuyor.

Kamera (HDV-to-35mm), A. Emre Tanyildiz; editor, Mary Stephen; müzik, Kemal S. Gürel, Hüseyin Yıldız, Erdal Güney; yapım tasarım, Alper Yanar; kostüm tasarım, Yasemin Taşkın; ses (Dolby), Mohammed Mokhtari, Denis Kologlu, Arwin Bakker; line producer, Ozcan Alper; yardımcı yönetmen, Guliz Saglam; casting, Banu Ozturk.
Elestirisi Rotterdam Film Festivali’nde Yapilmistir (Time & Tide), Ocak, 25, 2008. Süre: 93 DAKİKA.

Türkçe’ye çeviren: Ebru Acar